- 9/20/2023 7:16:26 AM
Transdisiplinerlik, Yükselen Bir Trend
Barış Onur Örs
Disiplinler arası çalışmalarda, iki önemli yaklaşım öne çıkar: Multidisiplinerlik ve Transdisiplinerlik. Bu iki yaklaşım, ilk bakışta birbirine benzer gibi görünse de aslında temel farklara sahiptir. Multidisipliner yaklaşım, farklı disiplinlerin kendi özgünlükleri içinde bir araya gelip, aynı problem üzerine farklı perspektiflerden yaklaşmalarını ifade ederken; transdisiplinerlik, bu disiplinlerin sadece bir araya gelmekle kalmayıp, birbirleriyle etkileşimde bulunarak ortaya yeni, bütünleşmiş ve entegre bir bilgi ve anlayış çıkardığı bir yaklaşımdır. Bilim, teknoloji ve iş dünyasında, karmaşık sorunların çözümü için transdisipliner yaklaşım giderek daha önemli hale gelmektedir.
“Trans” ön eki Latince'de “öte” anlamını içerir. Bu ön ekin kullanımı genellikle belirli sınırları, normları ya da kategorileri aşmayı ve onların ötesine geçmeyi ifade eder. Örneğin transmodernlik kavramı modernlik ve postmodernliğin ötesine geçmeyi arzulayan, batı dışı kültürlerin deneyimlerine kucak açan global bir diyalog arayışını ifade ederken transhumanizm dediğimizde, insanın biyolojik sınırlarının ötesine geçen bir perspektiften bahsedildiğini anlarız. Transdisiplinerlik ise, farklı disiplinler arasında varolan sınırların aşılması ve bütünsel bilgiye ulaşma amacını ifade eder.
Transdisiplinerlik fikri, 20. yüzyılın ikinci yarısında, bilim ve akademideki birbirinden bağımsız disiplinlerin, karmaşık toplumsal ve çevresel sorunları anlama ve çözmede yetersiz olduğunun fark edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Transdisiplinerlik kavramını 1970'lerin başında tanımlayan isimlerden biri olan Jean Piaget, bu kavramı disiplinlerarası çalışmanın ötesinde bir yerde konumlandırdı. Piaget'ye göre transdisiplinerlik, bilimler arası etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıkan tamamen yeni bir yapıya işaret ediyordu. Eric Jantsch ise transdisiplinerliği evrimin ve kompleks sistemlerin bir özelliği olarak çok boyutluluğu kabul eden bir yapı olarak gördü. Edgar Morin kavramı bilginin bölünmezliği ilkesiyle ilişkilendirdi. Nicolescu transdisiplinerliğin sadece bilimler arası bir yaklaşım olmadığını, farklı bilim dalları arasındaki boşlukları dolduran yeni bir bilgi biçimi oluşturduğunu savundu. Yüzyılın sonlarına doğru, küreselleşme, ekolojik krizler, sosyal eşitsizlikler ve teknolojik dönüşüm gibi konular, disiplinlerarası sınırların ötesinde bir yaklaşımla bu sorunları ele almanın önemini ortaya koymuş oldu.
Transdisipliner yaklaşımlar, farklı disiplinlerin metodolojilerini birleştirerek sorunların çok yönlü olarak analiz edilmesini sağlar. Bu hem nitel hem de nicel araştırma yöntemlerini içerir. Özünde bilgi entegrasyonu bulunmaktadır. Transdisipliner etkinliklerde ele alınan konuların içerdiği muazzam miktardaki bilgi miktarı, konuları birbiriyle ilişkilendirme, bilgilerin farklı disiplinler arasında transferi, işbirliği ve arabuluculuk gibi yetenekleri de gerektirir. Bu işbirliği genelde yalnızca araştırmacıları içermeyip ele alınan konuya dahil olan bütün aktörlerle temas kurulmasını da gerektirir.
İş Dünyasında Transdisiplinerlik
Son yıllarda iş dünyasında transdisipliner yaklaşım giderek daha fazla kabul görmeye başladı. Bu yaklaşımın temel avantajı, farklı disiplinlerden gelen bilgi ve yöntemleri bir araya getirerek daha bütünsel ve yenilikçi çözümler oluşturma yeteneğidir. Örneğin, Google yapay zeka, makine öğrenimi ve doğal dil işleme gibi alanları birleştirerek yeni ürünler ve hizmetler geliştiriyor. Amazon, tedarik zinciri yönetimi ile müşteri hizmetlerini ve veri analizini entegre ederek müşteri deneyimini iyileştiriyor. Tesla da otomotiv mühendisliği, bilgisayar bilimi ve enerji depolama gibi disiplinleri kullanarak elektrikli araçlar üretiyor.
Transdisiplinerlik, ürün ve hizmet geliştirmede yenilikçiliği teşvik ediyor. Örneğin, Apple'ın iPhone'unu geliştirirken farklı disiplinlerden, tasarımından pazarlamasına, mühendislikten kullanıcı deneyimine kadar geniş bir perspektiften yaklaşarak bütünsel bir ürün yarattı. Bazı şirketler ise sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında bu yaklaşımı benimseyerek, Unilever gibi, farklı disiplinlerin bilgisini kullanarak sürdürülebilir iş modelleri oluşturmayı hedefliyor. Ekip çalışmasında da transdisipliner bir yaklaşım benimsenerek çalışanların farklı disiplinlerdeki bilgi ve becerilerini birleştirmeleri teşvik ediliyor. Şirketler, farklı fonksiyonel alanlardan çalışanları bir araya getirerek belirli projelerde daha etkili sonuçlar almayı amaçlıyor. Transdisipliner yaklaşım, aynı zamanda müşteri odaklılıkta da önem taşıyor. Airbnb'nin seyahat endüstrisine getirdiği yenilikçi yaklaşım, konaklama, teknoloji, tasarım ve sosyal bilimler gibi farklı disiplinlerin birleştirilmesiyle oluştu.
Sonuç olarak, iş dünyasının transdisipliner bir yaklaşımı benimsemesi, şirketlere daha bütünsel, yenilikçi ve etkili çözümler üretme olanağı sağlar. Bu, karmaşık sorunlara daha entegre ve holistik yanıtlar bulunmasına yardımcı olur.
Bilgi Ekosistemleri
Modern dünyada bilgi, ağlarla birlikte karmaşık ekosistemlerde var olmaktadır. Transdisiplinerlik bu ekosistemlerin içinde, bir bilgi parçasının farklı disiplinler arasında nasıl seyahat edebileceğini ve bir probleme nasıl farklı perspektiflerden yaklaşabileceğini inceleyerek bütüncül bir bilgi ağı oluşturabilir.
Modern şirketlerde, farklı departmanlardan ve uzmanlık alanlarından çalışanların bir araya gelerek beyin fırtınası yapmaları teşvik edilmektedir. Bu tür etkinlikler, transdisipliner bir yaklaşımın somut bir örneğidir. Bu seanslarda, pazarlama, mühendislik, tasarım ve daha birçok alandaki profesyoneller bir araya gelerek yeni fikirler üretirler. Transdisiplinerlik, sadece mevcut sorunların çözülmesine yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda geleceği şekillendirecek fikirlerin doğmasına da zemin hazırlar. Bilimkurgu yazarları, film yapımcıları, tasarımcılar ve bilim insanları, transdisipliner bir yaklaşım sayesinde geleceğe dair yenilikçi tahminlerde bulunabilirler. Sanatın ve bilimin birleştiği, bilgi ekosisteminin etkileyici bir örneği olan BioArt'ı ele alalım. Bu alanda, sanatçılar ve bilim insanları, genetik mühendislik, biyoteknoloji gibi ileri bilimlerle sanatsal ifadeyi bir araya getirirler. Bu, hem bilimin estetik boyutunu hem de sanatın fonksiyonel boyutunu ortaya çıkarır. Ya da bir müzik prodüktörü bir ses mühendisiyle işbirliği yaparak, akustik biliminin yanı sıra sesin duygusal yönlerini ele alıp bütünsel bir müzik parçası yaratabilir.
Transdisiplinerlik, Charles Darwin'in evrimsel biyolojisinden de ilham almıştır. Fikirlerin de tıpkı canlı organizmalar gibi evrilebileceği, adapte olabileceği ve farklı disiplinlerden gelen bilgilerin birleşerek yeni, daha gelişmiş fikirlerin oluşabileceği düşünülmektedir. Doğada birçok organizma, birden fazla habitat veya ekosistemde yaşayabilme yeteneğine sahiptir. Bu, transdisipliner bir yaklaşımın biyolojik bir metaforu olabilir. Örneğin, su ve karada yaşayabilen amfibiler veya farklı iklimlerde yetişen bazı bitkiler, doğanın transdisipliner özelliklerini gösterirler.
Özetle, bilgi ekosistemleri, bilginin farklı disiplinler arasında nasıl seyahat edebileceğini, farklı konularla nasıl birleşebileceğini ve en nihayetinde nasıl yeni, bütünsel bir anlam oluşturabileceğini gösterir. Bu ekosistemde, transdisiplinerlik bir kılavuzdur; farklı bilgi kaynaklarını ve yollarını birleştirerek daha geniş ve derin bir anlayışa ulaşmamıza olanak tanır.
Modern dünyanın karmaşıklığı ve sürekli değişen dinamikleri karşısında, transdisiplinerlik giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Farklı disiplinlerden gelen bilgi ve becerilerin entegrasyonu, hem bilimde hem de iş dünyasında daha bütünsel, yenilikçi ve etkili çözümler oluşturmanın anahtarıdır. Transdisipliner yaklaşım, sadece mevcut sorunlara entegre çözümler sunmakla kalmaz, aynı zamanda geleceği şekillendirecek yenilikçi fikirlerin de doğmasına olanak tanır. Bilgi ekosistemleri içinde bu yaklaşım, fikirlerin, stratejilerin ve çözümlerin sürekli evrildiği, adapte olduğu ve birbirleriyle etkileşimde bulunduğu bir dünyada, rehberlik eden bir pusuladır.